top of page

AB Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü: “Türkiye'nin Küresel Etkisi Artıyor” (1)

Güncelleme tarihi: 16 May

HARBİ STRATEJİ – AB Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü Analizi

(DEVAM EDECEK...)


Avrupa Birliği (AB) Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü, Türkiye’nin küresel etkisini arttığını belirterek 56 sayfalık bir inceleme yayınladı. Araştırmada ‘Drone'lar, yatırımlar, TV programları ve daha fazlası. Ülke, Batı Balkanlar, Güney Kafkasya, MENA ve Afrika'daki ayak izini genişletiyor” yorumu yapıldı.



AB Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü (EUISS), Dalia Ghanem, Pınar Akpınar, Ondrej Ditrych, Rossella Marangio ve Bojana Zorić imzasıyla Türkiye hakkında geniş bir araştırma yayınladı. “Türkiye’nin Dünyadaki Kartları, Bahisleri Yükseltmek” başlıklı araştırmada, Türkiye’nin Afrika, Körfez, Orta Doğu, Güney Kafkasya ve Batı Balkanlar’daki faaliyetleri ve etkisi incelendi.

“Türkiye’nin dünyanın çeşitli bölgelerindeki ayak izi genişledi. Bu, yalnızca ekonomik açıdan değil, aynı zamanda ülkenin eğitim girişimlerinin gösterdiği gibi yumuşak gücünü başarılı bir şekilde yansıtmasında veya Türk televizyon dizilerinin Afrika, Orta Doğu, Güney Kafkasya ve Batı Balkanlar'daki izleyicilerle olan popülaritesinde de açıktır” ifadeleriyle başlayan yazıda, “Yelpazenin zorlu güç ucunda, Türkiye'nin TB2 uçaklarının modern savaş alanlarında artan önemine yansıyor. Kültürel ihracatın ve teknolojik gelişmelerin bu birleşimi, açık hırsları olan bir ülkenin resmini çiziyor: diplomatik cesaret, ekonomik genişleme ve güçlü askeri yetenekler. Ancak daha yakından bakıldığında daha nüanslı bir gerçeklik ortaya çıkıyor. Türkiye, ulusal ekonomik kaygılar, artan güvenlik kaygıları ve değişen küresel düzen arasında dikkatli ve hassas bir seyir izlemelidir. Geçtiğimiz yirmi yıl Türkiye'nin yukarıda belirtilen bölgelere açıldığını görürken, Covıd-19 salgını ve Ukrayna'daki savaşın şiddetlendirdiği son ekonomik zorluklar Ankara'yı onlarla daha yakın işbirliğine itti.Bu stratejik angajman, Türkiye için ikili bir amaca hizmet ediyor: izolasyonun üstesinden gelmek için ortaklıkları çeşitlendirmek ve çıkarlarına hizmet eden bağlantıları sürdürmeye özen gösterirken, kendisini Batı'dan uzaklaştırarak stratejik özerklik iddiasında bulunmak.” İfadelerine yer verildi.

 

“TÜRKİYE’NİN 5 AYRI BÖLGEDEKİ FAALİYETLERİNE AYRINTILI BAKIŞ”

Araştırma Türkiye’nin diplomatik araçlar ve hedefe yönelik iletişimden oluşan bir araç kutusuyla hareket ederek Afrika, Orta Doğu, Güney Kafkasya ve Batı Balkanlar'da önemli bir oyuncu olduğu vurgulanırken, “Türkiye'nin çok yönlü ve uyarlanabilir yaklaşımı, başarısının anahtarıdır” ifadesi kullanıldı. Makalenin devamında, “Bu Chaillot Makalesi, her bölgeye ayrılmış beş bölüme ayrılmıştır: Batı Balkanlar, Güney Kafkasya, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Körfez ve Afrika. Bölgesel ve ülkeye özgü özellikler olsa da tüm bölümler, Türkiye’nin artan ayak izine odaklanmakta, motivasyonlarını ve stratejilerini ve Avrupa Birliği için potansiyel etkilerini analiz etmektedir” deniyor.


"TÜRKİYE, BALKANLARDA ULUSLARARASI DENGELERİ GÖZETİYOR"

Batı Balkanlar ile ilgili bölüm Bojana Zoric imzası taşıyor. AB Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü atı Balkanlar Yardımcı Analisti  Zoric, Ankara’nın ikili ilişkilerde hassas bir dengeleme eylemi gerçekleştirdiğini belirtirken, “Bu denklem etkili olmakla birlikte güvenlik açığına da sebep olabilir. Eyaletten eyalete ilişkiler belirli liderlere aşırı derecede bağımlı hale gelebilir ve bu nedenle potansiyel olarak kısa ömürlü olabilir. İkili ilişkilere odaklanmasına rağmen, Türkiye'nin NATO üyeliği bölgesel güvenlik ve istikrarın temel taşı olmaya devam ediyor. Hem AB hem de NATO'nun stratejik öncelikleriyle uyumlu daha fazla askeri işbirliğine kapı açıyor. Birlikte çalışarak, AB ve Türkiye daha güvenli ve müreffeh bir bölge yaratmak için güçlerini kullanabilirler” yorumunu yapıyor.

 

"TÜRKİYE, GÜNEY KAFKASYA'DA DENGELER ARASINDA"

Güney Kafkasya ile ilgili yorumlar ve analizler ise Prag Uluslararası İlişkiler Enstitüsü ve AB Güvenlik Enstitüsü Rusya ve Doğu Komşuları Kıdemli Analisti Ondrej Ditrych’e ait. Bu bölümde Türkiye’nin SSCB’nin dağılmasından sonra bölgede nasıl etkisini artırmaya çalıştığı inceleniyor.

Bölümün özetinde, Türkiye’nin Rusya-Azerbaycan-Ermenistan dengesinde bir politika izlediği kaydedilirken, “Karmaşık yerel jeopolitik manzara ve Türkiye'nin kendi iç ekonomik zorlukları daha fazla kısıtlama getirmektedir. Türkiye'nin Çin ve Orta Asya ülkelerini Azerbaycan üzerinden Türkiye'ye bağlayacak bir 'Orta Koridor' vizyonu, kıtalararası bir ticaret yolu hedefini örneklemektedir. Ancak başarısı Ermenistan-Azerbaycan ihtilafının çözümüne ve bölgesel altyapının iyileştirilmesine bağlı. Türkiye, Azerbaycan'ın tutumuna verdiği desteği artırırken, tüm tarafların yararına olacak kalıcı bir barış anlaşması hala belirsizliğini koruyor” yorumuna yer verildi.


"ORTA DOĞU'DA EKONOMİ-GÜVENLİK VE KÜLTÜR İLİŞKİLERİ ÖN PLANDA"

Beyrut'taki Malcolm H. Kerr Carnegie Orta Doğu Merkezi'nde görev yapan Dalia Ghanem ile Katar Üniversitesi’nden Pınar Akpınar iseTürkiye'nin Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Körfez bölgesine yönelik stratejik adımlarını inceledi. Bu bölümde ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomiyi güçlendirmek amacıyla, petrol zengini Körfez ülkeleriyle ilişkilerin iyileştirilmesine öncelik verdiği belirtirken, “Türkiye'nin Orta Doğu ve Kuzey Afrika (ODKA – MENA) bölgesine yaklaşımı hem ekonomik pragmatizm hem de daha geniş bir bölgesel değişimden kaynaklanmaktadır. Washington ve Avrupa'yı daha az meşgul hisseden MENA ülkeleri yeni bölgesel ortaklar arıyor” ifadeleri kullanılıyor. Her iki yazar da, Türkiye ile bölge ülkelerinin tarihi bağlarının yan ısıra dayanışma ve karşılıklı yarar üzerinde hareket ettiğini belirtirken, “Bu strateji, Türkiye'nin ekonomik girişimleri, güvenlik işbirliğini ve kültürel alışverişleri kapsayan çok yönlü yaklaşımıyla birleştiğinde, hem Arap liderlerle hem de Arap sokağıyla güçlü bir yankı uyandırıyor. Türkiye'nin gelişen rolü ve uzun vadeli özlemleri bölgenin geleceğini önemli ölçüde şekillendirecektir” yorumu yapılıyor.



"TÜRKİYE, AFRİKA'DA KAZAN-KAZAN SAMİMİYETİYLE İLERLİYOR"

Afrika ile ilgili 4. bölümde Enstitü’nün Afrika Kıdemli Analisti Rossella Marangio, Türkiye'nin Sahra altı Afrika'da, özellikle Boynuz ve Batı Afrika'da genişleyen varlığını araştırıyor. Yazar, Türkiye'nin diğer ortakların bulunmadığı alanlarda ekonomik fırsatları ve siyasi katılımı nasıl aktif olarak takip ettiğini aktarırken, “Türk şirketleri için fırsatları güvence altına almak, maden kaynaklarına erişmek ve büyüyen bir pazara girmek gibi ekonomik çıkarlar da Türkiye'nin Afrika kıtasındaki katılımını körüklüyor” yorumunu yapıyor. Fransız Yazar, “Ankara'nın desteklediği 'kazan-kazan' anlatımı, özellikle ekonomik ve güvenlik işbirliği, insani yardım ve kültürel değişimlerle eşleştirildiğinde Afrikalı ortaklara hitap ediyor. Somali ile yapılan son anlaşmalar, Türkiye'nin iç ekonomik zorluklarla bağlantılı kısa vadeli büyüme üzerindeki potansiyel sınırlamalara rağmen Afrika'ya olan bağlılığını göstermektedir” şeklinde Afrika’da Türkiye’nin pozisyonunu özetliyor.


"AB, TÜRKİYE'NİN DİNAMİKLERİNİ ANLAYARAK BUNLARDAN YARARLANABİLİR"

Araştırma ve analiz yazısının sonuç bölümünde Avrupa Birliği – Türkiye ilişkilerinde, Türkiye’ye yönelik politika önerileri yer alıyor. Bu bölümde, “AB, Türkiye'nin motivasyonlarını ve stratejilerini, özellikle de işbirliğinin AB'nin istikrarı teşvik etmek, ekonomik kalkınmayı teşvik etmek ve ortak güvenlik kaygılarını ele almak gibi kendi hedefleriyle uyumlu olduğu alanlarda anlama konusunda kazanılmış bir menfaate sahiptir. Bu, özellikle Türkiye'nin kendi çıkarlarını ön planda tuttuğu ve her bölge ve ortakla alakart olarak müzakere ettiği uluslararası ilişkilere ve dış politikaya giderek artan işlemsel yaklaşımı ışığında önemlidir. AB, bu dinamikleri anlayarak ve Türkiye ile açık ve yapıcı diyaloga girerek, bölgesel istikrar ve refahın temellerini atmak için ülkeyle olan ilişkisinden yararlanabilir” tavsiyesinde bulunuluyor.



bottom of page