Türkiye'nin İlk ve Tek Anayurt ve Sınır Güvenliği Fuarı’nda (SEDEC 2024) düzenlenen konferansta konuşan TBMM Milli Savunma Komisyonu Sözcüsü MHP Kahramanmaraş Milletvekili Doç.Dr. Zuhal Karakoç Dora, Bugün milli çıkarların başka güçler tarafından sömürülmesine daha az imkân tanınan bir küresel yönetimin arifesinde olduğumuzu belirtti.
ABD, SORUNLU BÖLGELERİ MENFAATLERİ DOĞRULTUSUNDA ŞEKİLLENDİRMEYE ÇALIŞMAKTAN ASLA İMTİNA ETMEMEKTEDİR
Soğuk savaşın bitmesiyle birlikte küresel siyaset doktrini kurmayı amaçlayan ABD önderliğindeki batılı koalisyonun, demokrasi ve milli özgürlüklerin yolunu açacak tavırdan uzak bir hegemonya tesis etme siyaseti güttüğünü belirten Dora, “Afganistan’da 20 yıllık geniş çaplı operasyonlar ve batı tarzı bir yönetim kurma çabaları bizzat kendi uygulayıcıları tarafından başarısız bulunmuştur. Ayrıca Irak, Suriye, Libya, Balkanlar ve Yemen, bu başarısız örnekler arasında gösterilebilir. ABD kendi ortakları tarafından bunun içerisinde NATO ve AB üyeleri mevcuttur. Bizzat kendi müttefikleri tarafından güvenilmez bulunmuştur. Böylece ülkeler yeni güvenlik ortaklığı arayışlarına girmeye başlamışlardır. Küreselleşmenin dikte ettiği sınırların kaldırılması gerekliliği yönündeki anlayış sona ermiş ve ABD’nin özgürleştirmek yerine istikrarsızlaştırdığı bölgelere başta olmak üzere kontrolsüz göç hareketliliğinin neden olduğu güvenlik sorunları nedeniyle yerini ulus devlet anlayışının güçlendirilmesi gerektiği inancı pekişmiştir. Amerika çok kutuplu düzende eski gücünü koruyamayacağını fark ederek, Irak ve Afganistan’daki başarısızlığını ört bas etmek ve yeni bir soğuk savaş çığırtkanlığıyla dünyayı korku salarak tek kutuplu düzende hakimiyetini pekiştirmek amacıyla uluslararası gündemi çeşitli krizler ve terör grupları üzerinden değiştirmeye çalışmıştır. ABD, bu sayede uluslar üzerindeki korkuyu yeniden canlandırmayı ve batının yegâne dostunun hala kendisi olduğunu vurgulanmayı hedeflemiştir. ABD bu alanda DAEŞ ve ilişkili örgütlerle Ukrayna’da yükselen batı tehdidiyle, Pasifikte ise Tayvan ve Honkong sorunu üzerinde Çin tehdidine karşı dünyayı soğuk savaşın hemen ardından yaptığı gibi kendi hegemonyası altında birleştirmeyi hedeflemiştir. ABD bu bölgelerin kendi dinamiklerinden uzakta ele alınarak menfaatleri doğrultusunda şekillendirmeye çalışmaktan asla imtina etmemektedir. Bu noktada ise istikrarlı bir dış politika izlemeyerek dönemsel olarak kendi müttefiklerini kaosla baş başa bırakmakta ve bazen de devletlerin bağımsız dış politika geliştirme çabalarını ekonomik yaptırımlarla ve askeri ambargolarla tehdit etmektedir” dedi.
ANADOLU’NUN TRAKYA’NIN VE MAVİ VATAN’IN GÜVENLİĞİ HUDUT ÇİZGİLERİNDEN İBARET DEĞİLDİR
Düzenin ve istikrarın dış müdahalelerle bozulduğu ekonomik yaptırımlarla ve sömürüyle geri bırakılmış coğrafyalardan düzensiz göçün tetiklendiği küresel düzen adeta bir bilinmezlikten başka bir bilinmezliğe doğru seyahat etmeye çalışan kitleler beraberinde getirdiğini belirten Dora, şunları söyledi;
“Hem bireysel yaşamalarında hem de ayak bastığı coğrafyalarda toplumsal dengeleri ve güvenlik algılamalarını kökten değiştiren göçmenler bir egemenlik satrancında feda edilen piyonlardan artık farksız duruma gelmiştir. Kontrolsüz sınır aşan göç hareketliliğinin düzenlenmesi adına devletler sınır geçişlerini ve sınır içinde kalışı kontrollü bir şekilde sağlamak için kısıtlayıcı önlemler almaktadırlar. Buna rağmen her yıl milyonlarca insan kayıt dışı göçmen olarak sınırları geçmekte veya farklı ülkelerde göçmen statüsünde yaşamaktadır. Ulaşım ve iletişim imkanlarının artmasıyla birlikte ülkeler arasındaki düzensiz göç hareketleri de son 10 yılda artık çığırından çıkan bir artış göstermektedir. Bu durumun başlıca sebepleri arasında ekonomik sıkıntılar yoksulluk sosyal çatışmalar ve siyasal parçalanmalar yer almaktadır. Avrupa’yla sınır olan Türkiye gibi ülkeler ise hem hedef ülke hem de transtı ülke konumundadır. Dünya tarihinde insan değerinin hiçe sayıldığı ve sorumsuz müdahalelerin pek çok coğrafyayı alışılmışın dışında bir kaos ortamına sürüklediği pek az dönem yaşanmıştır. Öte yandan bu noktada önemle vurgulamak istediğim bir husus da Türkiye’nin bu küresel istikrarsızlık ortamını tüm dünyaya dayatan sözde küresel güçlere rağmen hem göç konusunda hem de sınır güvenliği açısından atmış olduğu adımlardır. Sınır aşan düzensiz göç şüphesiz ki, günümüzde sınır güvenliğini herhangi bir düşman ve terör saldırısı kadar tehdit eden bir olgudur. Fakat genel anlamda göçü ele aldığımızda bir doğal afetle karşılaştığımız temel insani ilkelerden ayrılmadan bu meselenin hem çaresizce bir yaşam arayışında olan mazlum topluluklar adına hem de ülkemizde toplumsal huzurun tesisi adına ehemmiyetle ele alınması gereken bir konu olduğu da aşikârdır. Göçün hem insani bir dram hem de kontrolsüz şekilde cereyan etmesinin göç edenler de dahil olmak üzere herkes için bir güvenlik sorunu olduğu gerçeğini asla aklımızdan çıkarmamalıyız. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği verilerine göre, 2023 yılı itibariyle Türkiye sınırları içerisinde yaklaşık 3,6 milyon kayıtlı Suriyeli sığınmacı ve 320 bin de diğer uyruklu düzensiz göçmen bulunmaktadır. Bu sayı Türkiye’yi dünya üzerinde en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan ülke konumuna getirmektedir. Türkiye aynı zamanda insani yardımlarda milli gelirine oranla dünyanın birinci ülkesidir. Bu nokta her birimizin gönül rahatlığıyla ülkemizin hem milli hem de insani sorumluluklarını hakkıyla yerine getiren tavrından gurur duymalıyız. Fakat göç ve göçle ilişkin yaşanabilecek olan güvensizlik ortamının ve insani dramların derinleşmemesi adına yürürlüğe konulması gereken yeni politikalara ve reformlara da ihtiyaç duymaktayız. Bu noktada Türkiye’nin yıllar süren sınır güvenliğini tesis etme ve teröre karşı koyma konusundaki kapasitesinin bizlere göstermiş olduğu başarı önemli bir ilham kaynağı ve dayanak noktası teşkil etmektedir. Türk milletinin kadim milli savunma tecrübesi göstermektedir ki, sınır güvenliği sınır ötesinden başlayan bir zorunluluktur. Anadolu’nun Trakya’nın ve Mavi Vatan’ın güvenliği hudut çizgilerinden ibaret değildir. Bugün Suriye’de yapılandırılmış olan güvenli bölge içerisinde ve Irak Devleti ile iş birliği içerisinde gerçekleştirilen terörle mücadele operasyonları kapsamında sağlanan güvenlik ve huzur ortamı hem sınır güvenliğinin sağlanmasına hem de her geçen gün artırılan refah ortamı vasıtasıyla tersine göçün teşvikine önayak olmaktadır. Milli çıkarların öncelediği ve mazlum milletlerin refahı konusunda küresel güçlerin diktesinden bağımsız müşterek uygulamaların yürütüldüğü bir Türk dış politikası ve milli savunma doktrini kapsamında sınır ötesinden başlayan sınır güvenliği bizlere dayatılan ithal sorunların çözümünde izlememiz gereken yegane yoldur. Kendi öz benliğimizle kendi kaderimizi ve kendi güvenliğimizi tayin etmemizin lüzumu üzerine sözlerimi Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözüyle noktalamak istiyorum; “Birçok güçlükler ve engeller karşısında bulunduğumuzu biliyoruz. Bunların hepsini incelemeyle gayret ve iman ile ve millet aşkının sarsılmaz kuvvetiyle birer birer çözüp sonuçlandıracağız. O millet aşkı ki her şeye rağmen içimizde sönmez bir kuvvet dayanıklılık ve ateş kaynağıdır.”